Tuesday, January 09, 2007

Tiyatro Sahnesi


Bir tiyatro oyununda ufak bir rolum varmis, oyunun ikinci yarisina dogru sahneye girip iki satir laf soylemem gerekiyormus. Once seyirciler arasinda oturuyorum. Bir kac kisi yuksek sesle konusuyor, onlari bir guzel azarliyorum. Sonra bir bakiyorum ki siram gelmis. Oyuncular arasinda Yavuzer Cetinkaya da varmis, saclari simsiyah, ustunde bir asker uniformasi, benim soyleyecegim laflari da o soyluyor. Hay allah girecegim yeri kacirdim bu konusan elemanlar yuzunden deyip sahneye cikiyorum, bir satir sozum daha varmis, yeri gelse de durumu kurtarsam bari diye dusunuyorum.

Friday, January 05, 2007

Arjantin


Artik Arjantin icin ruyalarimi susleyen ulke diyebilirim...

Uzunca bir seyahatten sonra nihayet Arjantin'e gelmisim. Yanimda babam da varmis. Otele yerlesiyorum. Sonra etrafa bir bakayim ne var ne yok diyerek dolasmaya cikiyorum. Once kucuk kucuk yesil cam agaclari goruyorum her yerde. Daha sonra kendimi deniz kiyisinda buluyorum. Turkuaz rengi bir su gozlerimi kamastiriyor. Herkes sahilde yuzuyormus. Babama donup, ne guzel degil mi diyorum... Sonra da "boylelikle gitmedigin iki kita kaldi: Afrika ve Avustralya" diye ekliyorum. Daha sonra babam ortadan kayboluyor. Guya tek basima yurumeye devam ediyormusum. Bir dukkana giriyorum, ama ne dukkani oldugu belli degil. Onun icinden gecerek baska bir mahalleye geliyorum. Oradan sonra resim bulaniklasiyor, hatirlamiyorum.

Baska bir karede anneannem var. Guya buraya Amerika'ya getirmisim, benimle oturuyormus. Annem de buradaymis. Ama anneannem cevreyi ve dili bilmedigi icin evden cikamiyor butun gun elinde orgu koltukta oturuyormus. Anneannecigim ben seni gezdiririm, beraber yuruyuse cikalim diyorum, cok seviniyor, olur diyor.

Wednesday, December 27, 2006

Tren Istasyonlari


Gecen hafta sonu Noel tatilini ortak bir arkadasin ailesiyle gecirmek uzere Connecticut'a gittim. Hem giderken hem de donerken cok ilginc, tuylerimi diken diken eden olaylar oldu. Bridgeport tren istasyonunun neredeyse aynisini bir kac ay evvel ruyamda gordugumu hatirliyorum. O ruyada yalniz seyahat ediyordum ve treni kaciriyordum. Tren yolunun diger yanina gecmekte gec kaldigim icin istasyonda bekleyen insanlara gidecegim yere baska turlu nasil gidecegimi soruyorum, onlar da bana gemiyle gidersin, suradan kalkiyor, diye tarif ediyorlardi. Gercekte ise hakikaten tren yolunun ote tarafina gecmeye calisirken treni kacirdim. Daha dogrusu kacirdik. Fakat gercek istasyon ile ruyada gordugum istasyon neredeyse ayniydi. Sonra, donus yolunda Waterbury'den Bridgeport'a gidecek trene binmek uzereyken Waterbury tren istasyonunu da daha evvel ruyamda gordugumu farkettim. Cok garip geldi, cunku adi gecen bu yerlerde daha once hic bulunmadim.

Friday, December 22, 2006

Film gibi...


Bir
Guya arkadaslarin evinde bir partideymisim. Eski sevgilim de oradaymis. Ayni koltugun iki ucunda oturuyoruz. Bir gerginlik var. Sonra hep beraber kalkiyoruz. Sanki bir alisveris merkezi, ya da tren istasyonundayiz. Adam sirtimi sivazliyor, uzulme diye. Derken merdivenleri cikmaya basliyoruz. Bir bakiyorum, annem karsimda. Cok sik bir takim elbise giymis, saclari uzamis. Bana sariliyor, aglamaya basliyor, ben de aglamaya basliyorum. Guya babam rahatsizlanmis, onun haberini veriyor bana. Sarilmis vaziyette kaliyoruz.
Iki
Guya oturdugum evin onunde dini bir ayin yapilacakmis. Butun komsular binanin onune toplanmis, mum yakiyor, dualar soyluyorlar. Bir anda polis arabasi gorunuyor koseden. "Hepiniz ellerinizi havaya kaldirin" diye bir emir geliyor. Herkes saskin, soylenenlere uyuyor. "Kimildayani vururum" diyor bir polis. "Ne yaptik allahaskina?" diye icimden geciriyorum. "Alkol ve silah varsa simdi onlari ortaya koyun" diyor polis. Gelenlerden bir cift, buyukce bir damacana sarabi adamin gosterdigi yere birakiyor. Derken polis bize kufurler etmeye basliyor, buradan defolun gidin mealinde birseyler soyluyor. Bu sirada elinde koskocaman bir silah var. Ortalik yerde dua olmazmis, bizi binanin arka tarafina silah zoruyla goturuyor. Olay yarida kalmis, herkes korkudan terorize olmus. "Simdi bu adamlarin cektiklerini anliyorum" diye icimden geciriyorum.
Resim: Edward Munch, Separation

Tuesday, December 12, 2006

Baglantisizlar


Bir
Cok garip, yakin bir aile dostumuzun oglu C... abi olmus. Onun icin mezarlik bakiyoruz, bir tane bogaza nazir bir yer varmis. Burasi iyi olur herhalde diye dusunuyorum. Bir yandan da bu kadar genc yasta oldugu icin acima hissiyati icindeyim. "Ne yazik, bu yasa kadar ailesi ile yasadi, hic bir sey yapamadan oldu gitti" diye dusunuyorum.
Iki
Daha evvel hic bulunmadigim bir yerdeyim, kafe gibi bir mekan, avlusu da var. Birden yakin zamanda mektuplastigim arkadasim O... cika geliyor, yaninda hic tanimadigim, uzun yuzlu gencten bir adam var. "Seni biriyle tanistiracagim, bak bu arkadasim, Nedim" diyor.(Gercekte bu isimde birini tanimiyorum) Guya Nedim benim yazdiklarimi okuyormus, ikisi de bunun uzerine benimle konusmaya gelmisler, o yuzden bulusmusuz. Bir yandan da aceleciyim, bir an once gitmek istiyorum. Guya eve yetismem gerekiyormus, cunku bir davet veriyormusuz. Misafirler gelmeden gitmem gerek diye dusunuyorum, trene atliyorum. Guya evimiz Ankara'daymis, 1 saatte yetisebilir miyim acaba diye dusunuyorum.
Uc
Otel lobisine benzeyen bir yerde duruyorum. Danismanim M..'yi goruyorum, kadin bana ictenlikle sariliyor, ben de ona sariliyorum, "iyi olacak, merak etme" diyor. Bu kadar yakin ilgi karsisinda saskinim; bir yandan cocukluk arkadasim O..'yu goruyorum. Davudi bir sesle bana yaklasip hal hatir soruyor, ben de "gel seni danismanimla tanistirayim" diyorum. Tanisip el sikisiyorlar. Guya biz orada bir konferans icin bulunuyormusuz; salona gecip oturacak bir yer bakiniyorum.

Resim: Klimt; Death and Life

Saturday, November 25, 2006

Parca parca


Efendim bilincaltindan bir butunluk cikarmak biraz zor bir zanaat. Bu baglamda dun aksam gordugum ruya da bir o kadar anlamsiz ve kopuk kopuk kaliyor.

Babam ve kardesimle seyahat ediyormusuz. Bilmedigimiz bir sehre gelmisiz. Fakat guya ben daha evvel orada bulunmusum, "burada yemek yiyebilecegimiz bir restoran var" diye tutturuyorum ve onlari benimle beraber yeraltinda bulunan bir pasaja surukluyorum. "Surada bir kofteci olacakti" diye baktigim dukkan bos cikiyor, biraz daha derine dogru yuruyunce icinde bari da olan bir restoran buluyoruz. Kapisinda Istanbul Belediyesi Turizm Hismetleri yaziyor. "Allah allah, bu kadar az mi yol gittik" diye icimden geciriyorum. Bir anda restoran otel odasi oluyor, dis fircasi aramaya basliyorum. Sonra kapi caliyor, gelen annemmis. "Hadi artik buradan cikmamiz lazim" diyor.

Simdi buraya dikkat: gecis yok cunku.

Bir anda kendimi deniz goren bir binanin ust katlarinda balkonda otururken buluyorum. Guya yan tarafimizdaki binanin giris katina yakin arkadasim L... ve ailesi tasiniyormus, o yuzden bizim evden surekli esya cikiyor. Bakiyorum, sezlonglar, masalar, sandalyeler, ve benim evimden ciktigini dusundugum bir yigin ivir zivir var. "Neden annem esyalarimi baskalarina veriyor ki?" diyorum.

Ondan evvelki gece gordugum ruya da bir garip. Guya aksam bir dugune davetliymisim. Hazirlanip gidiyorum. Dugunun yapilacagi bina girisinde ilk sevgilimi goruyorum, yaninda bir kedi varmis, onunla oynuyormus. Uzunca bir pardosu giymis, ve saclari biraz uzamis. O kapida durmaya devam ederken ben iceri giriyorum. Eski arkadaslarimdan I... hamileymis, ve evlenen oymus. L...de oradaymis ve zorlukla yuruyormus, cunku o da hamileymis. Dur ben sana yardim edeyim diye L'nin yanina kosuyorum. Yuvarlak bir masa etrafinda tum kizlar toplasiyoruz. O esnada uyandim.

Thursday, November 23, 2006

Ne garip bir bilincaltim var!


Anneannemin evindeymisiz. Hic tanimadigim genc bir cocuk ve kiz arkadasi bizim aileyi ziyarete gelmisler. Uzun ve dikdortgen bir masanin etrafinda oturuyormusuz. Cocukla konusmaya basliyorum, benden iki yas kucuk oldugunu ogrenince hayret ediyorum cunku benden cok daha buyuk duruyormus. O sirada kiz arkadasi tuvalete gitmek icin ayaga kalkiyor, ben de "sen kac dogumlusun?" diye soruyorum. Kiz 74luyum diyor, bunun uzerine "aa 6 yas buyuksun yani" diyorum. Kiz sirti donuk kalakaliyor. Bir kac saniye upuzun suren bir sessizlikten sonra "simdi herkes bana farkli bakacak" diyor. Ben de "ne var bunda, ben de Y'den 4 yas buyugum" diyorum. (Y su anki sevgilim oluyor) Fakat esas potu kirdigimi sonra farkediyorum. Cunku guya masanin etrafinda Y'nin annesi ve babasi da varmis. Tabi, benim ailem de tam kadro evdeymis. Bir anda ortalik karisiyor, Y'nin anne ve babasi giristeki hole dogru hareketleniyorlar. (Babasi son derece geleneklerine bagli bir yahudi oldugundan Turklerle beraberlik fikrine karsi cikacak bir adam.) Ben de ortadan bir sureligine kayboluyorum. Geri geldigimde salondaki koltukta sadece Y ve annesini goruyorum. Babasi isi ciktigi icin gitmis. Icimden "tabi tabi" diyorum. Y aglamaya basliyor. Ben de "uzulme, ayrilacagimiz en basindan belliydi" diyorum. Annem de yanimda duruyor, onlar da aniden karsilastiklari haber karsisinda ne yapacaklarini bilemiyorlarmis. Y'nin annesi sakin olmaya ve durumu toparalamaya calisiyor. Sonra bir anda ortadan kayboluyorlar. Ayni mekanda Mehmet Oz (unlu doktor) ve ailesini goruyorum. Guya Mehmet Oz bizim uzaktan akrabamiz oluyormus. Ben de ABD'de yasiyorum diyorum. "Nerede?" diye soruyor. Providence diyorum. Mehmet Oz guya Ann Arbor'da yasiyormus, Michigan'da. (Gercekte NYC'de yasiyor) Brown'a geldim iki defa diyor. Aa ben de geldim sizi dinlemeye, cok kalabalik ve uzun bir kuyruk vardi diyorum. (Halbuki ruyada yalan soyluyorum) Adam da yuzunu kiristirip "cok da uzun degildi, Starbucks'ta bulusup konusmaya karar verdik en sonunda" diyor. Hemen atilip "ilk konusmaniz o kadar da kucuk bir dinleyici grubuna sahip degildi, ben de ona gitmistim zaten" diyorum. O da kafa salliyor, evet anlaminda. Sonra uyandim.

Resim: Roy Lichtenstein, Crying Girl, 1964